20 Mayıs 2010 Perşembe

damladaki hüznü güz

ali ekber ataş





damladaki hüznü güz



metin demirtaş'a


I.

düşün ki
işsizdik

“…o en büyük hapishane”de

tutuklu
60
7
güz sonu

akay yokuşu’nda
metin bir adam
kederli
derin
ince düşüncelerin
demir adımları
tırmanıyor taş kaldırımlı yokuşu




II.

elinde lir
dilinde şiir
antikiteli
metin bir şehir

o şehir
bu şairde
annesi kadar derin
babası kadar fi-i-lidir

doktor jivago’dan önce vardı
lara henüz dünkü çocuk
damladaki hüznü güz

aşk ki
bu diyarda
betimsiz bir a-hali




III.

o şair
bu şehirde
asyalı bir edayla
durup eşiğinde zamanın
tandır kokan gülüşünü
gökyüzünde sergiliyor

metin bir adam gibi
sıyırıp çıkarıyor kınından
aşkın devrim halini

aldırmadan bağrındaki acıya
şairane işliyor
memleketin
demirine taşına
karakışına
sitemkarca




IV.

o şair
kendisinin yalın hali
mişli geçmemiş zaman
ülkesi düşlü şehir
sonsuz yeniyi arayan

akdeniz inceliği
antikiteli lirik nehir
şiirgen duyarlıklar

şair
şiir
ve şehir
yaşamın habercisi
devrime dair




V.

rönesansçı coşkuyla
kucaklayıp dünyayı
insanı omuzladık
yer yerinden oynadı
göğün umurunda mı

yattığımız da oldu
şiirin bahanesine
hatta kaburgalarımızdan olduk
herdostun ölümünde




VI.

bir başka şehirde
bir başka zamanı şair
geçerken işsiz
yürürken dalgın
ince düşüncelerle
kederli
derin
sessiz

havada yaklaşan güzün kokusu
köşe başında
mavi bir hüzün
dokunsan güz dökecek
yalnızken sarı
safrancalar yağacak




VII.

elinde lir
dilinde şiir
antikiteli metin bir şair
toroslar ünlese
akdenizce bilenir

şiirin havarisi değil
ahalisi
asyalı bir edayla

“Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzayan”

ağırbaşlı süvarisi

“Çelik öfke bir yanı
bir yanı uysal mavi”

hey anam hey
istanbul yarım dize
yeditepe kırk kapı
bir vaha dilimizde




VIII.

nereye baksam iki yıldız
gibi ah iki göz
dadanmış gözlerime
ille de uç
sana…

istanbul kuşluk vakti
hezarfen
galata
bir de ben
uçmasını
bekliyoruz kızımın




IX.

dal gövdeyi ateşledi
tutuştu kovuğundan
gövdemde ki ben
koskocaman bir dünya
aşka meftun gözleri

gök-yüzünde uçurtmalar
güler yüzlü seherin
takıldık rüzgarına

gün olur yaramaz çocuklar gibi
gün olur

“Denizden yeni çıkmış ağların kokusunda”

bir garip orhan veli




XI.

salkım gibi
iki göz
uzanmış oğlanağa’dan
bahçemdeki asmaya
çocukluğuma dolanıyor

havada göç sesi var
mevsimin son düğünü mü bu
güz günlüğü mü yoksa
katar katar turnalar

erzincan’dan yatağan’a
yatağan’dan istanbul’a
baharları taşınır




XII.

tırmanmış gözlerime
dayamış kör umudu
dayanmış yüreğime ki
cinnettin kabe’si bu

“Kurumuş hurma suratlı…”

tutuşturmuş temmuzu

sıyırıp geçiyor galata’yı
istanbul
kuşluk vakti




XIII.

gök yüzlü
pos bıyıklı
sakalı kendinden
büyük adam
temmuza düşünce böyle
hüzünbazdır havası

ana avrat
zil zurna dümdüz
seğirt seğirtebilirsen
cumhur şairin peşinden
soluğu datça’da verdik




XIV.

bir kadeh
bir kadeh
daha derken
tanyeri’nde
sabahın beşindeyiz

tünemişiz dalına
kırılgan bir şafağın
seyre dalmışız ademi
biz cümleden alemiz

“Elim birine değsin
Isıtayım üşüdüyse
Boşa gitmesin son sıcaklığım!”




XV.

hey anam hey
zil zurna cesaretle
ayaklanıp içerde
yıldızgenli geceden
omuzladık sabahı

teknemizde ilk ışıltıları
düşünce denizinin
usumuzda diş izi
karıştık insana

ömrümüzde
gün inermiş akşama
kimin umurunda
salınsın uçurtmalar

uçsak mı ne



21 ekim 2000/18 mayıs 2009

Hiç yorum yok: